24 Temmuz 2009 Cuma

23 Temmuz 2009 Perşembe

Hayatımızdaki Uğursuzluk..


21 Kasım 2004'te öldürülen Ahmet Kaymaz ve Uğur Kaymaz davası ürküten bir şekilde polislerin beraatıyla sonuçlandı bugün..
18 Haziran 2009.
Dışarda gün güzel, iş sakin, ben sıkkın.. neyse..Uğur'u ve babasını öldürenlerin beraat haberlerini okudum, sonra biryerlerden bu fotoğrafını buldum, ona bakıyordum, gasp edilen çocukluğunu, hayatını! düşündüm. Nasıl bir genç adam olacağını, mesela onyedi yaşlarında bir genç olacaktı bu sene, dünyayla nasıl bir ilişkisi olurdu, bu feodal yapı onu da sarıp sarmalardı, ve dertlerime dert katanlardan olurdu belki de! kara gözleri, sevinçleri, elini beline koyuşu.. hayatı anlama telaşı ve bunun getirdiği masalsı çocukluk anılarını düşündüm..Gece olunca, her yerde gece olduğunu sanıyor muydu o da benim gibi ? Ay, hep aynı yüzünü gösteriyormuş bize, kuş uçuşu ne demek? öğrendim geçenlerde, bunları biliyor muydu? Kayısıyla, elmayla, uçurtmayla, arasında neler var dı? Bilyeleri nerededir şimdi? Dut mevsimi bu günlerde, kuşlar çok mutlu, çocuklar da öyle mi? bilebilmemiz için yaşıyor olmaları gerekiyor? en azından tutuklu değil, sokakta olmaları mesela. Bir zamanlar bir dut mevsiminde çok mutlu olduğumu hatırlıyorum, ilk kez dut ağacı gördüğümde (karası- beyazı yan yanaydılar) ne güzel ' böğürtlen ağacı' diye düşünmüştüm, sevinçten biraz havalandım, bütün dallar, bütün karıncalar bana baktı, rengarenk bir rüzgar esti kıvrımlar yaparak. Bir yerlerde 'çocuk sevinci' dense, ölçüm o 'an' oluyor. Büyüdüm, sevindiğim oluyor, ama hepsinin toplamı çocuk sevincimin birazı ancak.Çocukları öldüren yetişkinlerin yaşadığı uğursuz bir dünyada olduğum, yaşından fazla kurşunlar, onları korumak isteyenlerin azlığı, 'böğürtlen' ağacı hikayemi anlatamayacağım tutuklu ya da ölü çocuklar gerçeği içimi karartıyor.

17 Ağustos 2007 Cuma

Hrant'a...

Dilimde bir nakarat , Nora Nare oy Nare